Biraz var bende benzer şeyler. Ama daha somut etkileri de vardı. Midem bulanır gibi oluyordu o huzursuzlukla beraber. Zehirlendim filan sanmıştım ama öyle bi şey de yokmuş. Sonra da su içmiyorum herhalde falan dedim, bol bol su içtim geçer diye. İyiyim ama garip.

Al benden de o kadar.

Mevsimsel değişikliklerde olur oyle. bende de var.

Açıklayamadığım şeyler var ve bunları arkadaşlarımla konuşmaya çalıştığımda, onları sıkıyormuşum gibi hissediyorum ve hemen konuyu değiştiriyorum. 26 yaşında biri olarak şunu söyleyeilirim ki bu mevsimsel bir sey değil keza yazdan beri böyle gel-gitler yaşıyorum ve bu seferkinin eşiği biraz daha yüksek.

@cigerdelen sana şu konuda katılıyorum: akıl veren erkeklerden ben de hoşlanmıyorum. 3 yıldır tek başıma yaşadığım için, onların görüşlerine gerek kalmadan neyi nasıl halledeceğimi biliyorum artık, ama bazılarında nedense sürekli kontrol etme ya da akıl verme dürtüsü olabiliyor ve bu da beni bazı anlarda çileden çıkartabiliyor :)

bende de var, aynı zamanda şu an gene aynı durumdaki arkadaşımla dertleşiyorum.

bende ve kardeşimde de var. gerçi farklı farklı tezahür ediyor ama neyse -benimki daha ziyade seninki gibi- annem direkt teşhisi koydu: bahar depresyonu.

la insanoğlu ne skindirik bir varlık?! ota boka depresyona giriyo, ayarları oynuyo.. sinir oluyorum :(

Benim de karnım ağrıyo bi de ara ara kafamın içi sallanıyo gibi. Aynı şekilde ben de koptum insanlardan. Mevsim geçişlerine bağlamasak mı :)

Aynen öyle. Özellikle geçen hafta bildiğin iğrenç bir haftaydı, bitmek bilmedi. Hatta sözlükte de başlığını açıp en beğenilenlere girmişti birisi. Mevsimsel yanar dönerlik, ülkedeki tatsızlık ve dolunay etkisi olarak görüyorum ben.

sözlükte de bugünler popüler oldu ya hani bi başlık, her şeyi bırakıp köye yerleşme arzusu. işte bende bu günlerde ayyuka çıktı o. okulu ya da kariyer odaklı hayatı yoksayıp çok radikal değişikler yapmak istiyorum. her cümlende sıkılmak ve bunalmak kelimeleri geçiyor. yalnızlık duygusu feci bi hal aldı. toplumsal bi bunalım var sanırım, çünkü bu söylediklerimi çevremdeki neredeyse tüm arkadaşlarım yaşıyor ve bu şekilde düşünüyor. herkesin mutsuzluğu kolayca okunabiliyor. gerçi kişi kendi gibi bilirmiş herkesi demişler, belki benim bu toplumsal bunalım çıkarımım benim uydurduğum bir şeydir.

lakin dediklerinizi ben ve çevremdekiler yaşıyoruz.
(bugün bi ara güneş tüm kudretiyle yükseldi, pencereleri açtım falan, bi keyif bi mutluluk geldi kısa bi süre. olayı mevsim değişikliğine bağlayabiliriz belki ama bu garip duygular sadece mevsim değişikliği ile açıklanmayacak kadar yoğun benim gözlemlerime göre)

yooo gayet iyiyim

yok, kibarlığımdan ve centilmenliğimden hiçbir şey kaybetmedim.

1000 iyi ama kardeşim heves etti aldı sıkıldı başkasına verdi ona göre düşün

çok yoğun alacağım arkadaş. 3000'lik o yüzden hiç düşünmedim de 500 olmasın diyorsunuz yani ?

1000 en ideal parça sayısı ve boyuta sahip. 1000'liklerin içinde de çok güzel modeller bulursun.

1000 lik al bence de. şunu da beğenmiştim geçenlerde öyle fikir olsun diye koyayım=)
www.dr.com.tr

ne alirsan al ama puzzle halısı ile birlikte al :)

bulunabileceğim tek tavsiye olmazsa olmaz. bu kadar takma. bir sene daha çalışırsın olmadı bir sene daha. 30 yaşında üniversiteye giden adamlar var.

ya kimler yapıyor, sen mi yapamayacaksın?

fen lisesi mezunu insanın özgüveni tavan yapmalıdır. sınavın iyi geçecek dereceye girme ihtimalin bile var. fen ve anadolu liseleri derece yaparlar. senin durumun kaygı, sınav öncesi genelde herkes yaşar bu duyguyu. başarılar.

@ rock n roll teşekkürler.

bunları ben de söylüyorum kendime ama içselleştiremiyorum.

bütün genellemeleri boşver,kaygılı insanlar aslında daha iyi netler çıkarır,insana hırs verir,sınavın sonuna kadar ayakta tutar,

Hissedecegin en son sey kaygi olsun mumkunse!!

Kesinlikle dunyanin sonu degil. Rahat ol. Bunu ben de dahil cevremdeki tum arkadaslarim yasamistir, kendimizi kasmadan, oylesine ve rahatca girdigimiz sinavlardan hic beklemedigimiz kadar iyi puan alirken, bi sene sonra yukseltmek icin hazirlanip girdigimizde daha dusuk aldik?!?!!!

Cunku cok stres yapmistik, cunku kaygi vardi. Sen calismissindir zaten ama stres yuzunden puanin dusmesin hic. Rahatlik 4ever!

kardeşim şöyle ki içindeki bu abuk olmuyor ya anne ben yapamicam duygusunu atman lazım bu kadar basit. müthiş tavsiye veren olur elbette ama senin şuan bu durumdayken neyin önemli olduğunu düşünmen gerekiyor, sınav geçtikten sonra istediğin kadar istediğini düşünebilirsin. ama şuan bu tip düşünceler senin sınav performansını negatif etkilemekten başka sana hiç bir şey katmayacaktır. bunun bilincinde olup soğukkanlı hareket etmelisin.

fen lisesi kazanmışsın. sonra bırakmış olsan bile bi üniversite kazanmışsın. e buna da çalışmışsın başarılısın daha ne olsun be kardeşim. sen yapamayacaksın da kim yapacak. biz sana güveniyoruz. başarılar.

çok teşekkür ederim.

@hayir bu koyden olsam nolcak fena gaza getirdin :D

Merak etme kaygılanman sınav sonucunu çok etkilemez

Türk olmamanızdan daha iyi bir savunma olmaz bence. Ne diyebilirler ki, olmadı şikayet ederim falan deyin.

edit: Bunu tabii resmi kimliğiniz Türk değildir diye yazdım, etnik olarak Türk değilim diyorsanız ama resmi olarak Türkiye vatandaşıysanız bilemiyorum.

mevzuat.meb.gov.tr

maalesef bize göre mantık dışı da olsa böyle törenler kanunla belirlendiği için yapılmak zorunda. Link verdiğim mevzuatı oku, öğrenciler nelere katılmak zorunda orada bulabilirsin. Daha fazla ayrıntı ve yaptırımlar için dayanak kısmındaki kanunlara da bakabilirsin.

arkadaşın dediği gibi resmi olarak başka ülkenin vatandaşıysanız sizi bağlamayabilir. ancak bu ülkenin vatandaşı olup durum etnikse bi zahmet istiklal marşına kalsın. bu vatan sadece Türklere kurtarılmadı.
Aynı zamanda sadece Türklerle de kurtarılmadı.

o an okulda olan herkes bayrak töreninde olmak zorundadır. biz türk değiliz çıkalım gibi bir şey olmaz. benim şahsi fikrim de türk olsun olmasın türk okulunda okunuyorsa bi zahmet bayrak törenine ve ülkenin milli marşına saygı gösterilip orada durulmasıdır.

Gül kuruttum çok güzel bir türküdür.

En ama een sevdiklerim:


Altın hızma mülayim
Selanik türküsü (Çalın davulları)
Arda boyları
Bahçede yeşil çınar
İki keklik
Bülbülüm altın kafeste

Çeşmi siyahım..

kütahya'nın pınarları.

gesi bağları.

yozgat sürmelisi
fincanın etrafı yeşil
zülüf dökülmüş yüze
ahirim sensin

sarı gelin, gesi bagları,ayrılık

zeynebim

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

www.youtube.com

2. Gözünün önünde olup göremediği şey sanırım evin yeşil boyasıydı. Sonuçta robot resim ve evin resmi uzun zamandır duvarda asılıydı.

1. belki orada halüsinasyonlar görüyordur, bunu bilemiyoruz.

2. bunu hiç bilemiyoruz. bu konuyla ilgili bir şey söylenmedi. genel bir durumun tespiti olabilir ancak. o yeşil boya olayını sorgudan daha sonra fark ediyorlar.

1- sezon finalinde 26. dakikada veriyor bahsi geçiyor. bağlantıları kurmaya çalıştığını düşünüyorum, çözüme ulaşmadan dinlenmiyor beyni.

2- dogru soruları soramamak ve gözünün önündekini görememek. deliller yeterliydi ama cinayetlerin bağlantısını geç kurdular, fotoğraflar vardı evın eski-yeni halini göremediler, bitti zannedip soruşturmayı kapadılar. rust'ın daha önce katil ile karşılaştıgı kısmı zaten geçiyorum.

''In the first 45 minutes or so, Hart and Cohle blitz through the procedures of this procedural as if they had a to-do list. Marty shakes the detective’s curse, finally asking the right question: Why is the Green Monster green? From there they work the case step by step, bouncing from Steve Geraci’s Maserati to an old woman’s tax returns, until they end up rushing in real time from Hart’s strip mall office to the Heart of Darkness. ''

2. adamı en başlarda çim biçerken görmüşlerdi ya o da olabilir

migrosta satılanlar iyi oluyor
özel buzdolabı içindekiler yani

bimde var, yine dolap ıcınde. Güzel oluyo.

bim +1

Şahin kayseri Mantısı. Diğerlerine göre pahalı ama.

firinlarda oluyor onlar da cogu zaman guzel oluyor.

bim de ekmecik diye bi mantı var o güzel

Ben superfreshinkini seviyorum.

hazırlardan şahinde kıyma var diye biliyorum. çoğu soya ve türevi şeyler koyuyor.

bimdeki ekmecik in içinde ne olduğu belli değil.dolapdakinde ise soya var.ama ucuz.

kabul edin yapamayacağınız hiçbir şey yok merak etmeyin. tabi ki dikkatli olmak gerekiyor. zaten neler yapmanız gerektiğini okumuşsunuz. sadece onları sırasıyla yapacaksınız. kabul edin mutlaka.eminim sorunsuz yaparsınız. kolay gelsin.

Pişirme derken? O zaten işlem görmüş bir ürün farkındayız değil mi? Pişirmenize gerek yok çünkü çiğ değil. Üstüne yoğurt koyup ya da süt koyup yiyebilirsiniz.
Pişmemiş yulaf almanız lazım bu işlem için lifalif değil.

suyla çok yavan olur. sütle pişirin.

pişirmek derken süt kaynamaya başlayınca alın ateşten.

bildiğim kadarıyla o sıcak su eklenerek değil de baya sütle pişirilerek yapılıyordu.
şöyle de bir tarif var
qunegond.wordpress.com

ozdek, sorum o değil.

yine de : www.youtube.com

Considerations
Some people might find that digesting raw oats is more difficult than digesting cooked oats. Although raw oatmeal is neither unhealthy nor dangerous, avoid eating it uncooked if it causes gastrointestinal distress. Symptoms of gastrointestinal distress might include constipation, excess gas, stomach cramps, nausea and difficulty passing stool.

su ile yapıyorum. yerken süt ekliyorum.
tarifimden çok memnunum. orası değil derdim zaten.

sorum hala o jelatinimsi şey.

kaynattığınız için olacak. ben hiç öyle bir şeyle karşılaşmadım. zaten kıyılmış-işlemden geçmiş bir ürün bu, kaynamasına gerek yok.

Yulaf ezmesi pişirilir de bilip bilmeden konuşmayın. Oatmeal diye bir şey var az araştırın ondan sonra ahkam kesin.

Çiğ de yenir tabi ama asıl pişirilir ve pişerken de lapalaşır. Hatta karıştıra karıştıra pişirir bunu ingilizler falan.
O jelatinleşme olayı çok normal. Pişirirken arada Karıştırın yeter.

Niye burada bir şey yazılınca azarlanıyor, çemkiriliyor, biz de İngilizce biliyoruz, biz de oatmeal biliyoruz, dakikalarca kaynatmaya gerek yok, tıkırdayı,ca ateşten almak yeterli dedik

iyice soğutuyor bu her şeyi bilen adamlar

yardımlaşma yeri mi azar işitme, sinir bozma yeri mi burası?

Evet soğutursanız sulu kalmışsa oluyor öyle jöle gibi, içinde tahıl olan bütün çorbalar oluyor öyle

yani yeni bir şey keşfetmediniz

yemek isterseniz az su koyun, karıştırın, ısıtın yiyin

normal

mea maxima culpa, o foto 4dk sonundaki hali. soğuma ya da fazla kalma gibi bir durumu yok yani. keşfettim diye de gelmedim zaten :)

teşekkürler herkese.

Bir yemek tarifinde de azarlanınca ne diyeceğimi bilmiyorum artık

yulafa özel bişey değildir herhalde. çünkü normalde buğday falan gibi şeyler pişirince de biraz karıştırmadan durunca öyle oluyor kenarları falan.

nasılıyla çok da uzak ilişkide olmayan bi noktaya dikkat:

havasını iyi almış olmanız gerekmekte. annem domates konservelerinin kapağını kapadıktan sonra uzunca bi süre ters bekletiyor. sağlık açısından bu şart

(bkz: botulismus)

hiç bir fikrim yok. geldiğimden beri(2 hafta oluyor) böyle. biliyordur heralde bunu yaparken annesi. teşekkürler uyarı için :)

fasulye soğanı sever, bol soğan kavur. içine konserveyi boşalt, kaynadıktan sonra en az 45 dakika kısık ateşte pişir. afiyet olsun :)

o zaman yağda soğan kavuruyorum. sonra biraz salça. üzerine bu konserveyi boşaltıp az su ekliyorum sonra pişiyor? doğru mudur?

evet normal fasulye yemeği yapar gibi olacak. bu daha çabuk pişer yarı pişmiş olduğu için. çabuk dağılabilir kısık ateşte pişirin.

evet aynen normal yemek yapar gibi ama yanına pilav da yap :)

biz evde 4 kişi yaşıyoruz. eve giren toplam para 1.500 lira. ne yiyip ne içiyorsunuz siz :)

1250 lira çok fazla gerçekten. ben hiç hesaplamadım ama tahmini bir cevap vermem gerekirse kardeşim ve ve bir ay boyunca 3 öğün yemek için 700 lira diyebilirim

izmir'li şarap içer de ondan fazla gelmiş :D

sadece mutfak demeyelim, bunlara temizlik malzemelerini de katalım?
Şarap ayda 3-4 şişe falan çok değil yani. 30,00 tl birim.

normal bence.
yani canının istediğini yiyen insanlar olduğunuzu düşünürsek, içkisinden şarküterisine, etinden ıvır zıvırına evin genel ihtiyaçlarına falan 1.000-1500 rahat gider.

valla ben bir market arabası doldurunca 600'den aşağı ödemiyorum.
ki ona da bir ay idare ediyor diyemeyiz.
2-3 haftada bir erzak alışverişi yapılıyor bizde ortalama.
ayda 1.000 ya da 1.250 elbet ödeniyor.
zaten kırmızı et alınca kıymasıyla bilmemnesiyle neredeyse 200 sırf o tutuyor.

hayat çok pahalı.
bizde de aynı yani durum.

evin genel ihtiyacı denince zaten mutfak masrafı + temizlik malzemeleridir benim aklıma gelen.

onu düşünerek yazdım.
konumuz o olduğu için.

yuhh diyorum...

bizde evde iki kişiyiz. dışarıdan hiç yemek yemeyiz. canımız ne isterse yeriz. aylık gıda harcamamız 125 tl yi geçmiyor... ki evde hiçbir eksik yok. sizin harcadıgınız parayı biz toplam gider olarak bile harcayamıyoruz.

sana tavsiyem alacaklarınızı 2-3 günlük alın. inan böyle daha az israf oluyor.

not: hani ögrenci de değiliz. çalışıyoruz. bu durumda giderimiz bu kadar. bence özeleştiri yapma zamanı...

@deju aylık gıda masrafı 125.00 tl mi? nerede yaşıyorsunuz yahu? kendi gıdanızı kendiniz mi üretiyorsunuz nedir? biz de yapalım?

Her gün dışarıdan yemek yeseniz günde 30 tl falan eder zaten. Hadi 40 olsun. 1200tl ediyor ayda. Eğer mutfak masrafına içki dahil değilse çok fazla gibi.

karnınız açken markete gitmeyin. önce güzelce doyurun karnınızı, sonra markete gidin. markete giderken, mutlaka liste yapıp gidin ve o listeye titizlikle uyun.

buzdolabının sebzeliğinden, direkt çöp kutusuna giden şeyler var mı?

sürekli evde mi yemek yapıyorsunuz? yoksa dışarıda da yiyor musunuz?

semt pazarlarına gittiğiniz oluyor mu hiç?

raf ömrü uzun olan kalemleri azar azar mı alıyorsunuz yoksa toptan mı alıyorsunuz? toptan almanız, çok daha akıllıca olur. toptan alamıyorsanız bile, en büyük ambalajının birim fiyatıyla, en küçük ambalajının birim fiyatını karşılaştırın. bazı durumlarda ciddi tasarruf edebilirsiniz. 1-2 kereliğine yaptığınızda önemsemeyebilirsiniz ama yıllarca aynı şeyi yaptığınızda çok fark eder çünkü ''yekûn tutar''!

bir de markadan markaya farklılıklar var. BİM'den alışveriş edin demiyorum ama markalar arası farklar da var.

''işten çok yorgun çıktım, çok gergin bir gün geçirdim, zaten karnım da çok aç, hadi bi an önce doldur şu arabayı da, kasaya gidelim, boşver şimdi fiyat karşılaştırmasını!'' dediğiniz anda, sayaç deli gibi işlemeye başlar.

bu bir yol ayrımı. bu tavsiyelerime uyan ve harcamadığı parasını biriktirenler, sonunda ev satın alırlar.

bibip: @godsparticle, çünkü sen çok akıllı bir adamsın hocam. hayat beni iki değirmen taşının arasında öğüttü. sen de satır aralarından bunu okuyabiliyorsun.

compadrito olayı güzel özetlemiş. Adamın her cevabından bir hayat dersi çıkarıyorum :)

1250 lira cokmus. havyar yemeden sofradan kalkmam diyorsaniz normal ama, arada falan domestik takilin tarhana falan icin. portakalli ordegi ayda 1-2 yemeniz yeterli

çok fazla 1250. her şey dahil en fazla tuttuğu zamanlar 400-500 falan tutuyor. her istediğimizi de alıp yiyoruz çok şükür.

biz de 2 kişiyiz ve 1.500'ü buluyordur ortalama. fazla olup olmadığının belirleyicisi bizleriz geneliikle ekonomik koşullar haricinde. yüksek gibi görünen bu miktarın oluşumunda tükettiğim bazı gıdaların organik olması -fiyat direkt 1,5- kat oynuyor- semt pazarı desen ortalama semt pazarlarının iki katı fiyatlara sahip (Ayrancı Mahallesi), her gün ortalama yarım kilo et yiyen adamım -etimi kasaptan alırım, marketten bir tık daha pahalı-, haftada 1-2 kez balık alırım -deniz balıkları 1,5,2 katı pahalı kültür balıklarına nazaran- besin takviyelerim var, yöresel ürünlere dair uğradığım yerler marketlerin yine 1,5 katına fiyat içeren bazı sevdiğim ürünlere sahipler, Bim ve A101'den alacak pek bir şey pek bulamadığım için nadir uğrarım gibi sebepler etkili. tek başıma 2 kişilik yemem de etkili elbette. Haftada bir kez dışarıda yeriz.

Kişisel özellikler yanında, nerelerden alışveriş yapıldığı, hangi kalite ürün tercih edildiği, mahallenin konumu, beslenme tercihinize bağlı olarak yapılan alışverişte protein ağırlıklı ürünlerin karbonhidrat ağırlıklı ürünler karşısında görece pahalılığı genelleştirebileceğim maddeler olarak karşıma çıkıyor.

EK: bu masraf kalemlerinde ayrıntı olarak belirtmek istediğim bir husus eve patates, makarna, pirinç, salam-sosis gibi görece ucuz ürünlerin girmemesidir. ikamesi olarak tükettiğim karabuğday, esmer pirinç, kavurma ve pastırma gibi ürünler de ortalama 1,5 katı fiyata sahip karşılaştırıldığında. öyle şarap marap gibi zevklerim de yoktur, eve girmez. soda hariç asitli içecek ve abur cubur kategorisindeki ürünler de girmez eve, bunlar da görece ucuz kalemler. ayda ortalama 2-3 kilo kaliteli kuruyemiş, 1 kilo kuru meyve alırım bu abur cubura karşılık olarak, onlar da ucuz değil karşılaştırıldığında abur cuburla.

bu arada compadrito'nun yazdıklarından sonra eklemek istedim.

daha pahalı olsa da memnun olduğum markayı alırım, ucuz olduğu için başka marka çok nadiren tercih ederim.

yani dondurma yiyeceksem ucuz diye x markayı değil, sevdiğim z'yi alıyorum.
ya da x salam/sucuk yerine y alıyorum.
fiyatı da ona göre fark ediyor.

ya da belli mağazalardan alışveriş yapmayı seviyorum.
bim'i ya da çağrı market'i tercih etmiyorum.

benim de kendimce uyguladığım ekonomi yöntemleri var, ama genel olarak keyfimi ve kaliteyi olabildiğince ön planda tutarak alışveriş yapıyorum.

bu biraz da tercih meselesi tabii.

bu demek değil ki en kaliteli şarapları içiyorum vs.
yani öyle üstdüzey bir durumum da yok.
ailemden gelen, büyürken edindiğim alışkanlıklarımı devam ettiriyorum sadece.

ama şu var ki, eskiden de aynı şekilde yaşıyordum, o zaman evin kirasına denk gelmiyordu bu masraflar.
şimdi aynı şekilde yaşayınca evin kirasına denk mutfak masrafım oluyor.

gelişen ekonomimizin bir örneği olsa gerek.

şimdi aylık 300-400 deyip te her istediğimizi yiyoruz diyen arkadaslara şaşırıyorum. Nasıl oluyor bu? ya ulkede etın kılosu 35,00 lira? bilemiyorum çıkamadım 400'le işin içinden.

2 kişiyiz evde
haftaiçi akşam yemekleri yeniyor, 1 kişi kahvaltı ediyor. haftasonu 2-3 öğün evde
abur cubur çokça alınıyor
her akşam mutlaka et-tavuk-balık üçlüsünden biri

haftalık 100-130 lira arası market alışverişine gidiyor

Biz dört kişi yaşıyoruz, aylık mutfak masrafımız, 600 civarı. bunun içinde iki çocuğumuz için yaptığımız organik gıda alışverişleri de var. Yalnız çocuklar öğle yemeklerini okulda yiyor, biz de ticketla hallediyoruz. Onun haricinde hafta sonları dışarda yiyoruz. Bu saydıklarım rakama dahil değil. haftada bir ya da iki balık yeniyor, onun dışında çocuklar haricinde biz kırmızı et yemiyoruz.

Kuzenimin de dört kişilik ailesi var ve mutfak masrafı 4000 tl (dört bin)yi buluyormuş. Duyduğumda nedir bu, her gün havyar, trüf mü yiyorsunuz diye şaşırmıştım. (Evet Türkiye gerçeği) :)

Un kurabiyesi en guzeli. Ya da tarcinli, zencefilli kurabiyeler.

görsele mörsele gerek yok hiç bonibonlarla kandıramazsın

un kurabiyesi rulez

Un kurabiyesi <3

İkram için 5'e mi basıyorduk?

@hayat aklini konusacak bir filozof uret

resimleri temsili koydum, bendeki damla sakızlı kurabiye tarifinde nişasta yok, un var, pudra şekeri var. kıyır kıyır çok güzel oluyor tam ölçüler aklımda değil akşama paylaşırım istersen :)

kurabiyeyi bu akşam yapacağım ama ertesi akşam yenecek, senin anne kurabiyesinden mi yapsam acaba, uzun süre saklanıyordu dimi o?

bunlardan un kurabiyesini tercih ederim. bide kakaolu ıslak kurabiyeleri çok seviyorum ben şunun gibi
www.bilgizenginleri.com

2 çok güzel,

çikolatalı seviyorsa da 1 de çok süper.

ben rejimdeyim ya hepsi mükemmel bence:D

en güzeli şöyle bildiğimiz kurabiye
semawer.files.wordpress.com
ama illa 3 seçeneğin varsa ben de un kurabiyesi derim

Normalde un derdim ama bir gun beklemis un kurabiyesi ijram etmek pek iyi bir fikir degil bence. Daha sert ve bayatlamayacak birsey yapmalisin.

@hayat aklini konusacak bir filozof uret

evet ikram için olacak, 10 kişi falan toplanacağız herkes bir şey yapıp getirecek bana da kurabiye düştü :) genelde kurabiyeler pek yenmiyor, diğer şeylerden sıra gelmiyor gözlemlediğim kadarıyla. çocuklar falanda olacak o yüzden ilk aklıma bonibonlu gelmişti büyükler yemezse çocuklar yer diye düşündüm :)

bazı kurabiyeler ertesi güne yumuşuyor ya ondan çekindim açıkçası ertesi gün yenecek ya, bunları daha önce yaptığım ve yumuşamadığını bildiğim için seçmiştim. senin tarifte öyleyse paylaşmanı çok isterim.

@kerbeee
bunları denedim daha önce 2-3 gün sonra bile yeniyor değişme olmuyor teşekkür ederim uyarın için.

engüzel kurabiye un kurabiyesi
3

tarçınlı un kurabiyesi
iki renkli kurabiye
portakallı kurabiye
çikolata parçacıklı kurabiye
çikolata topları

bir de ben sevmem ama böyle davetlerde en çok elmalı kurabiye gidiyor, yeniyor, bitiyor.

Un kurabiyesi galp ben.

Yazik gunah bana, sisti bi tarafim.

evet, kurabiye oldu, kurabiye canavarları tarafından test edildi, onaylandı. tarifi veriyorum:
3 yumurta
1 su bardağı yoğurt
1 su bardağı sıvı yağ
2 su bardağı toz şeker
1 tepeleme tatlı kaşığı soda
ben iki limon kabuğu rendeledim, isterseniz başka bir aroma da olabilir
aldığı kadar un. (8-9 su bardağı aldı sanırım. bereketli oluyor bu tarif)
hamur yumuşak olsun (bu çok önemli) unu azar azar ekleyin, toparlanınca un koymayı bırakın.
biraz dinlendirin. iki ceviz büyüklüğünde parçalar alıp şekillendirin. kabarınca portakal kadar oluyorlar. ben bir tepsiyi 3 ceviz büyüklüğünde yaptım. ayva kadar oldular :)
ben hamur işlerinin üzerine yumurta kullanmam. fırçayla çok hafif ıslatıp toz şeker serptim.
midi fırında 180 derecede pişirdim, fırını iki üst bir alt ayarladım.

sonuç; neira arkadaşımın "kurabiye budur" dediği kurabiye oldu.

yue, bu kurabiye yarına bozulmaz da çok büyük olacak. o kadar ikramın içinde ya yenmez ya da yarısı kalır bence. istersen sen o bonibonluyu yap, madem çocuk çokmuş. bonibonu az koyarsın, o kadarcık zarar oluversin artık.

kolay olsun.

iş çıkışı pastaneye gideceğim illa insafsızlar :(

duyuru için bi paket yapsanız bıraksanız bi yere çok hayra geçer hanımlar :)

@hayat aklini konusacak bir filozof uret
çok teşekkür ederim tarif için. yağı da fazla değilmiş sevindim. hafta sonu deneyeceğim tarifini.

millet az önce arkadaş aradı benim kurabiye işi keke dönmüş :D önereceğiniz kek tarifi var mı?

ıslak kek her türlü gider bence.

arkadaşlar,
valla yazarken hep içimden öğrenci arkadaşlar da var keşke başlığa not koysaydık, canı çekecek olanlar girmeseydi diye geçirdim.
kusura bakmayasınız, önümüzdeki izmir zirvesinde kurabiyeler benden. (sağlık durumu harici söz)

@yue alemsin :)
yeni duyuru aç bence kek için :)

Bi arkadaşim da yeni basliyor. Gecenizi gundunuze katin biraz. Duzenli calisin yaparsiniz. Bir cok video mevcut onlari izleyin dersaneyle ayni sey.

olur olur merak etmeyin. savsaklamadan çalışırsanız daha baya zaman var.

benim arkadaşım da yeni başladı. ütopik değil çünkü sıfırdan değil belli bir bilgi birikiminin üzerine çalışıyorsun. sadece gerekli olan şu anki motivasyonunun düşmemesi. motivasyonu daima en üst düzeyde tutup konuları günlere dağıtıp planla çalışırsan olur. hatta dersanelerle konuşup sadece sınava girme konusunda anlaş dersanede sadece sınavlara katıl.

Berabereyiz. :)) Kursun pek de bi katkisi yok. Kursla beraber gidersen zaten yetisemezsin. Ben ilerlemistim smdi kurstaki hocalar oyle rahat anlatiyor ki, iyi ki diyorum tek calismisim. Tekrar oluyor su an kurs benim icin. Kesinlikle yapilir. Ben de egitim bilimlerine baslamadim daha. :/ Martta baslicam.

Utopya degil.

arkadaşım sadece kütüphanede çalışarak kazandı.günde 10 saat çalışıyordu

yaparsın zor değil. yeterki sistemini oturt. gerçi bölümün ne ona da bağlı biraz.

Branşım İngilizce..

Olur.
Kafanin karisnasina izin vermez, programina "ama"siz uyarsan olur.

##kafa nasil karisir; ulan ben ne yapiyorum bilmem kimler simdi ne yapiyor
Baslarim ben boyle ise ilerlemiyorum hic
Is gorusmesine cagirdilar gitsem mi
?...

Benim ev arkadaşım şimdi memleketinde dershaneye uzak olduğu için ve maddi imkanları fazla olmadığı için çalışıyor.günde rahat 9-10saat bu şekilde çalışıyor.
Arkadaşım sadece dershanede Türkiye geneli seviye tespit sınavlarına katılıyor.

sürükleyici olduğunu kim söyledi ki? aksine oldukça durağandır. durağan ve enfestir.

zaten game of thrones, walking dead, lost yada prison break gibi dummmm diye bitip seni meraklar icinde birakan birsey bekliyorsan hic bulasma. arkadasin dedigi gibi oldukca duragan bir dizi ama sanirim sopranosla beraber hayatimda izledigim en iyi iki televizyon yapimindan biri.

kesinlikle durağan ama çok güzel bir dizi. çok gerçekçi. finali için bile izlenirdi zaten. mutlaka izle derim. bittiğinde özleyeceksin. bir kaç bölüm daha izlersen seni de etkileyecektir yavaştan. ilerledikçe iyi ki devam etmişsin diyeceksin bence.

bölüm bitince bir sonraki bölümde "nolucak acaba?" diye bekleyeceğin bir tarzda bir dizi değil. ama diziyi izleyip bitirdiğinde izlediğin en güzel dizi olur. (tabi bunu kendim için söylüyorum (tabi bunu kendim için söylüyorum)

ben de dokuz eylül'de okudum. hazırlık esnasında yazdığın gibi ydy'deydim. sonrasında da tınaztepe'de okudum. sen dokuzçeşmeler'de devam edeceksin. tabii edersen.

türkiye'deki belli başlı üniversiteler dışında zaten pek öyle hayal ettiğin gibi ortam, kampüs vs. yok üniversitelerde. bana sorarsan herhangi bi üniversitede ikinci öğretim iktisat okumanın bi faydası yok zaten. ama en azından izmir'deymişsin. okul buca'da ama hayatını orada geçireceksin diye bişey yok. tekrar sınava girip daha iyi bi yer kazanmayı deneyebilirsin ama çok kasıp kalburüstü bi üniversiteye girmedikçe bundan pek farklı bi durumla karşılaşmazsın. hatta daha kötüsüyle karşılaşıp daha büyük hayalkırıklığı yaşama ihtimalin hiç de az değil bana kalırsa.

haklısınız arkadaşlar. şu an tek yapmam gereken ders çalışmak ve anneme söylediğim gibi iyi bir puan yapmak. sonrasında her şey bana kalıyor. zaten bu ortamı gördükten sonra ders çalışmama gibi bir lüksüm olamaz :)

(git: 736027)

tekrar sınava girdiğinde hangi üniversitede ne okumayı planlıyorsun peki? burayı bi bırakayım da bakarım gibiyse olmaz çünkü.

o ne ki?
adı, japon yapıştırıcı markasına benziyor. öyle bir dua mı varmış?

10-11 yaşımdayken 4444 kez tefriciye okumuştum ben, adını yanlış hatırlıyor da olabilirim. babamın borcu bitsin diye. kodu yanlış girdim herhalde, 10 sene oldu hiçbir şey değişmedi.

bu tip dualar "tutsun lan, ya rabbim lütfen kabul olsun ya ehehe, bak olmuyosa okumuycam ona göre, duyurudan arkadaşlara sorayım" kafasıyla edilmemeli ama zaten.

annemle anneannem her bir sınava girişimizde okurdu. hepsini de kazandık istediğimiz şekilde ama çalışıyorduk tabi.

(bkz: tevekkül )

arkadaşımın annesi okudu bu duayı
kız iyi bir üniversitede iyi bir bölüme kapak attı. tabi bu işler sadece duayla olmuyor

o halde duaları bir "sonuç"a bağlama ve duaların kabulü ile ilgili olarak şöyle buyurun:

www.sorularlaislamiyet.com

nar ye

bal+zencefil

şu bende işe yaramıştı : www.youtube.com

bir de konyak derler..

cok soguk-cok sicak seylerden uzak dur. cayi bile ilik/sicak arasi ic.

aktarlarda kis cayi diye bisey satiliyor. hazir karisim olarak da alabilirisn ayri ayri alip kendin de karsilastirabilirisin. ihlamur, kus burnu, zencefil, tarcin, karanfil, hatmicicegi vs. gun icerinde bol bol bundan ic.

sabah kalkinca aksam yatarken bal, karabiber, zencefil tozu, zerdecal tozu karisim yapip bi kasik at agzina.

sicak bi banyo yapip gogsune vicks krem sur.

Aktardan havlıcanlı isimli karışımı al, içinde yukarıda yazılanların çoğu var, ayrıca öksürüğe iyi gelen şimdi hatırlamadığım başka malzemeler de var, bir de su buharı tedavisi iyi geliyor, büyükçe bir kaba sıcak su koyup, üstüne doğru eğil, bir örtü ile üstünü kapat, buharı içine çek, rahatlatıyor.

keçiboynuzu pekmezi bende işe yarıyor.

miray

illa sizinkilerden olcaksa da ada

delal

Eylul

bade, ada ve masal çok kötü.
öykü güzel ama ben şahsen isimlerde türkçe karakter olmasının ilerde çocuğun yurtdışına gitmesi durumunda sıkıntı çıkarabileceğini düşünüyorum (bakış açısına bir oha!!) ırmak'ı bu yüzden elerdim.
nehir güzel bence. bir de aylin kulağıma hoş gelmiştir hep.
bir detüm zamanların klasiği, zeynep.

ipek, kızım olursa ben ipek koyacağım :)

Tuana

bade koyma sakın. (bkz: badelemek)

ada güzel işte sade hoş. öykü, ırmak, nehir koyma çünkü türkçe karakter içeriyor. dijital ortamda sıkıntı çekmesin sonra.

şafak başak yaprak

deniz ya da maral

Defne

Irmak ve Nehir gayet güzel ama bir Deniz değil. Badenin hiç oluru yok.

ayça, defne, esra

bade ırmak nehir masal çok kötü
ada limitte
öykü bence en güzeli

Bahsettiğiniz isimlerin gidişatı SILA'ya da uygun düşüyor...

sizinkilerden nehir ve ada guzel (ozellikle ada ingilizcede guzel oluyor).

onun disinda ayla, belen, derin, irem

oyku rezalet.

bonus: tabiat (babaannemin adi)

sude veya aysu

asel
bal nehri demekmiş

Derin de güzel.bol alternatif bekliyoruz gerekçelerle.örneğin ... Vs vs ismi gibi. Derinde güzel .her turlu alternatife açığız

Ezra. ne anlama geliyor bilmiyorum sadece söylemesi çok zevkli.

bade iyi

yeliz;)

ilkyaz

Bade veya Oyku koyarsaniz uzun bacakli ve cok guzel olur cevremden gordugum kadariyla. O yuzden babasi olsam ben koymazdim. Ama bu iki isim cok guzel.

hava kararmışken doğduysa gece koyun.

Zeynep. Daha güzel bi kız ismi sanmıyorum var olsun.

Irem

Zeynep +1 bu arada ben de çok severim bu ismi. tam kız ismi.

(bkz: ahçik )

Zeynep +1

öykü ırmak güzel. masal çok kötü. diğerleri gereksiz.
madem popüler seviyorsunuz şöyle bir link özet geçmiş:
www.on5yirmi5.com

bir arkadaşım kızına nermin adını koydu çok hoşuma gitti benim.. eski isimlere dönebilirsiniz belki.

biz gökçen koyduk, gökçe de çok güzel.

allah analı babalı büyütsün.

İçinde a harfi bulunan isimleri seviyorum. Arya mesela.

masal favorim, mercan ismini de beğenirim. çok fazla kullanılmasa da balım ismi de kulağa hoş gelmiştir bana.

heralde dünyanın en güzel kadın ismi Zeynep.
ZEYNEP çirkinine rastlamadım.

aybeniz
ay yuzlu demek
anamin adi bu arada :) kimseciklerde yok

3 çocuktan birinin adı ada, kız erkek fark etmiyor.
Masal da çok çocuksu
badeyi de geç, öykü, ırmak, nehir güzel. Ben deniz ile derya'yı da severim.

Almina ve elif

Bence ''Nehir'' çok güzel bir isim.
Alternatif olarak ''Derin'' diyorum.

"Dünya" diyorum ben veya "Neva" da olabilir.

bade güzel diğerleri artık yolda yürürken elinize carpacak cınsten ısımler
benım favorilerim şöyle: feza, gülce, ferah

sizinkilerden "nehir".

ayrıca "umay" ismini severim, kızım olursa şayet adı "umay" olacak inş.

Barış Manço'dan gelsin: oğlansa ozan kız ise ceylan :)

imge, dünya, nehir, yağmur

hayır anlamamıştım.

malesef evet

vermedi. van kahvaltıcısında otlu peynir menemen eşliğinde "evlenelim" dediydi :))

malesef evet

mısırını patlat, filmini izle. mis gibi duşunu al ve derin bir uyku çek. sabah da normal vaktinde kalkıp işe gidersin. bence işe de gitme yat uyu.

1

banyo yapıp uyu yarın izlersin artık filmi

ben sana yapmaman gerekeni söyleyeceğim; kesinlikle 2'yi yapma.

5 en mantıklısı.

4ü yapacağım sanırım TT

şimdi kanun lafzını bilemeyeceğim ama bu tür kanunlarda genellikle bahsettiğiniz gibi kanunda açık açık yazmayan ama istenmeyen durumlar için her yöne çekilebilecek, içine ne istersen katılabilecek ucu açık ifadeler yer alır.

mesela "genel kabul görmüş" gibi bir ifade kullanılır. "mavi saç genel kabul görmüş bir saç rengi değildir" denilir, yönetmeliğe uydurulur.

Yönetmeliği hazırlayanların aklına yeşil saçlı birinin olavileceği gelmediğinden, genelde bu konular atlanmış oluyor. Çalıştığım yerinki öyle en azından. Resmi olarak saç rengi ile ilgili bir madde olmaması gerek.

Galiba mevzuat bu, saçla ilgili bir şey yok.
www.mevzuat.gov.tr

Yönetmelikte bir şey olmadığı için hukukiden çok mobbing tipi bir sorun olabilir.

"aşırılığa kaçmayacak şekilde sade bir kılık ve kıyafette olmaları"
kılık kıyafet yönetmeliği bunu içerir saçları mavi pembe yeşile boyamak da aşırılığa kaçmak olacağı için sorun teşkil eder.

saçını mora boyatan lise müdür yardımcısı bi' öğretmen vardı, müşterimizdi, sempatikti...

Sorun olur... Patlıcan moru çok dikkat çekmiyor. ama mavi pembe ve yeşil renkler sorun çıkarır. okul mdürü bir şey demese milli eğitim müdürü kaymakamı cıngar çıkarır...
biz bunlara yazılı olmayan kurallar diyoruz...

artık bir şey yapılmaz. yıkamadan önce de geçmesi zordu gerçi.

Mürekkep lekesi gibi duruyor. Sanırım çıkmaz.

kaleminin mürekkebi akmış. çıkmaz.

eğer mürekkep lekesiyse şunla çıkıyor. beyaz önlükten çıkarmıştı.
www.kerimoglugida.com.tr

Çıkmaz demeyin lütfen :(

bence ariel professional ile bir dene.

(bkz: gündüz vassaf)
www.radikal.com.tr

sevgilimle benim de emin olduğumuz tek şey çocuk çok büyük yük. hele günümüzde parasını çalışarak kazanan bir insansan.

ilk zamanları çok sevimli tatlı, sonra süper yaramaz bir şey oluyorlar, ilkokula gidince duruluyorlar evde biraz, o zamanları da az yorucu değil tabii, sonra bir ergenlik ki sorma gitsin hele lise yılları falan kazandığın paranın yarısı ona bile gidebilir tabii kazandığın paraya göre de değişir.

gereksiz yani bütün gelirle hayatı yaşamak bana çok daha cazip geliyor.

hayir, bu kararinizda yalniz da degilsiniz:

www.huffingtonpost.com

sizin gibi güzel insanlar çocuk sahibi olmuyor.

elalemin götünün kılı, götündeki kıl sayısı kadar çocuk yapıyor.

adam boşuna 2023'ü hedef göstermiyor. o tarihte siz hala ikiyken, adamın göt kılları orman oluyor.

hayattaki amaç sevdiğin insanla mutlu olmak olmalıdır bence. çocuk şart dğeil, neden şart olsun. bibribirinze, hayatlarınıza, yapmak istediklerinize daha rahat vakit harcarsınız işte. zaten sevgiline olan anlayışlı yaklaşımına bakılırsa siz beraber mutlu olursunuz gibi geldi bana.

sistem enkazı, kendi kendine çok ağır çıkarımlar yapmışsın. yalnız kalmak sadece yaşlılara mahsus bir şey değildir. ayrıca yaşlansam ve çocuğum olsa onun bana bakmasını istemem. ne kadar gelişigüzel tespitler yapmışsın.

bana göre değil, başkasına göre öyle. sizin ne düşündüğünüz önemli.

millet sorabilir kaç yıllık evliler çocukları yok bla bla.
siz çocuk istiyorsanız da başta şimdi kısır olduğunu öğrenince vazgeçiyorsanız ileride belki bu durum kafanızı kurcalayabilir, sizi üzebilir.
dramatikleştirirseniz ortak bir varlığınız olmaz, sizden dünyaya kalacak bir miras olmaz, aşkınızın meyvesi olmaz vs.

bana kalırsa çocuk zorunlu değil tabi.

Kesinlikle zaruret değildir. Geçti artık "dünyaya bir iz bırakayım, soyum sopum devam etsin" dönemleri. Bence kesinlikle doğru düşünüyorsunuz.

ikinizin düşünüp karar vereceği bir şey sonuçta. bir de çocuk sahibi olmak için başka yöntemler de var. illa hormon tedavileriyle olmasına gerek yok. bu yöntemleri de konuşabilirsiniz.

edit: ikiniz de istemiyorsunuz demişsiniz. hormon tedavisi neden oluyor o zaman? başka durumlar da mı var?

ermanen, bizim için tek yol tüp bebek veya evlat edinmek. tüp bebeğin olmama ihtimali de çok yüksek. evlat edinmeye pek sıcak bakmıyoruz çocuğun karşılaşabileceği sorunlar yüzünden. böyle yani durum.

Çocuk sahibi olmak isteyenlere saygı duyuyorum elbette ama ben de gereksiz görüyorum. Ben de 26 yaşındayım. 9 aylık bir yeğenim var onun dışında çocuklara son derece ilgisizim, bir çocuğu dünyaya getirip iyi bir insan olmasını amaçlayıp büyütmeye, ona güzel şartlar sağlamaya çalışacağım peki sonra? Sonrasının cevabını bulamadıkça da çocuk yapmanın anlamsız olduğuna inanmaya devam edeceğim. İstemek de istememek de kendi içinde bencillik barındıran şeyler ama sanırım anne olmadan daha mutlu bir insan olabilirim.

yapma volkan, beni annem 30 yaşında doğurmuş hiçbir şekilde anneanne falan olmadı, şaka mısın?

Katılmadığım nokta şu; elbette ki ikiniz bir ömür boyu mutlu olabilirsiniz, bunun için bir arada olmanız yeterli. ama freebird'un paylastigi yazida da olduğu gibi çocuk istemenin sebepleri hoşuma gitmeyen. Çok çok bencilce geliyor eksiklik hissetmemek, yalniz kalmamak için bir nevi insanin kendini tatmin etmesi için su dünyaya bir çocuk getirmek.. Tepkim buna ve hak verirsiniz saniyorum bu şekilde aciklayinca.

Onun dişinda elbette bir zaruret değildir..

zaruret değildir. ama çocuklar da yatırım aracı vs. değildir.

bence değil. yalnız olmayalım diye çocuk yapıyor herkes. hatta yüzlerce kez duymuşuzdur, "keşke bir çocuk daha olsaydı büyüdü bunlar." diye.

benim şahsi fikrim, kız çocukları çok tatlı laaaağn ! böyle gelcek minicik elini babasının göğsüne koyup yatcak "bapa bapa!" diye bağıra bağıra koşcak bana falan. parçalarım olum ben onu. affetmem. erkek çocuklarının amına koyim. kendimden biliyorum çok boktan oluyorlar.

şükür ki hiçbir zaman çocuğu yatırım aracı olarak görmedim. hayattaki boşluğu tamamlayıcı olarak gördüm sadece. bencilce çocuk sahibi olmak istemem. yalnızlıktan kastım ele ayağa düşme korkusu değil sadece maneviyat eksikliği. sadece bu.

freebird'un paylastigi yazi hayati iyi anlayan bir perspektiften yazilmis.

cocuk sahibi olmamak/olamamak da senin kisisel bir sorunun. bunu yasayacaksin, sonra asmanin bir yontemini bulup geride birakacaksin. cocuk sahibi olmak senin icin neyi ifade ediyor?

cocuk sahibi olmak cok mantiklidir, insan(hayvan) olmanin getirdigi ilk iki durtuden biridir iste. hayatta kal ve cogal..

bu adama da yeterince asiksan ve seviyorsan, onun icin irrasyonel olmayi goze aliyorsan baska kimselerin fikrine ihtiyacin yok.

insan her zaman yapmadiklarindan pisman olur, fakat bence dogrusu secimine guvenmek, arkaya donup bakmamaktir. bunu su yuzden soyluyorum; gecmis icin yapabilecegin bir sey yok bu bir tarafa, secimlerinin de biri otekinden daha "iyi" degil. gorece bir durum yani. kendine guvendigin surece verdigin kararlar sende pismanlik uyandirmayacak.

''Çocuk sahibi olmak zaruret midir?''

Yani öyle bi soru ki. Bana göre hayatın başka bir işlevi yok. Bak bi etrafına... Yegane süregelen şey doğum-ölüm döngüsü. Arada kaç kere üzüldüğün, kaç kişiyle çıktığın, okulun bilmemneyin ne kadar önemsiz... Ben sevdiğin insanı bu yüzden bırak vs demiyorum, bırakmayacaksın da büyük ihtimalle ama ilerde düşüncelerin değişecek.

Ben 27 yaşındayım çoğu arkadaşım bebek severken ben gözlerim dolu dolu izliyorum. Bu içgüdüsel bir şey. Seks gibi, açlık gibi. Engellenemez bir şey. Muhtemelen erkekler böyle hissetmiyordur. Ben sana samimiyetimle yazıyorum bunları. İlerde o, bu eksikliğinden dolayı hep bir eziklik yaşayacak. Yürütmesi zaten zor olan evlilik iyice çıkmaza girecek. Sadece onun sorunu değil senin de sorunun olmuş olacak. Ve hep içini rahatlatacak şeyler duymak isteyeceksin. Hep teselli arayacaksın. Tıpkı bu soruyu sorduğun gibi.

çocuk sahibi olmak gençken bir zaruret değildir ama sonradan olmaya başlayabilir. fakat bu kişiye göre de değişir. çocuk sahibi olan insanlarda gördüğüm şey artık yaşam amaçlarının çocukları olması. her şeyi onlar için yapıyorlar sanki onlar için yaşıyorlar. çocukları,bebekleri söz konusuysa bitmek bilmeyen bir enerjiyle hareket ediyorlar. siz eğer bunun yerini ömrünüz boyu dolduracak yaşam amacını ve enerjisini başka türlü de bulabileceğinize inanıyorsanız elbette zaruret değildir.
ama şunu da göz önünde bulundurmak gerekiyor. yaş aldıkça özellikle kadın olarak daha duygusal düşünecek ve hareket edeceksiniz. o zaman da şansımız varken keşke deneseydik diyebilirsiniz.

yalnız olmaktan korkmamalısın çünkü çocuk senin yalnız olmayacağının garantisi değil. çocuğun sen yaşlandığında yanında olacağının garantisi yok. senin yaşlanacağının bile garantisi yok. şu an yanındaki insanla mutluysan, şu an onunla mutlu ol.

hayatınızı yaşayın boşverin çocuğu falan ya. çocuk kadar gereksiz bir şey mi var şu dünyada? boşa yük, dert, sıkıntı, masraf başka bir şey değil.

comptrol'un paylaştığı yazının yorum yapanları beni hayrete düşürdü.kimisi dünyanın nüfusu çok fazla olduğu için kimisi ekosisteme daha fazla zarar vermemek için çocuk yapmıycaz/yapmıyoruz yazmışlar.
bunlar hangi dünyada yaşıyor??? etraflarında hiç mi kötü insan yok da insan bu kadar da iyi niyetli olabiliyor???(saf demedim) gerçi yanlış söylemiyorlar ama bu dünyada yaşıyor olduklarına üzüldüm:((

o yorumları ben de okudum. değişik bakış açıları var. bence herkes gidip okusun.

bence gereklilik değil. hele ki o çocuğa çok iyi bir hayat sağlayamayacaksan.

Ne guzel dusunuyorsunuz, sirf cocuk sahibi olacaksiniz diye esinizin hormonlarla falan ugrasmasini istemiyorsunuz cogunluk gibi... tebrik ederim sizi oncelikle...

Bence de zaruret degil, kedi alin hatta iki kedi alin kopek alin. Onlar da evlat emin olun. Ya da iki kisi gul gibi yasayip gidersiniz ne olacak...

yaklaşık 7 yıllık evliyim.

çocuk sahibi olmak zorunda değiliz. hiçbir şey için büyük konuşmamalı ama eşim de ben de çocuk sahibi olmayı düşünmüyoruz. hele ki bomboş evde ne yapacaksın falan diyenler olmuş, eşinle vakit geçirmekten bu kadar sıkılıyorsan hiç evlenmemek daha iyidir kanımca.

döngü, içgüdüsel vb. yaklaşımlarda da gözden kaçan önemli bir ayrıntı var. bireysel tercih. her içgüdüne bu kadar kayıtsız şartsız teslim oluyor musun?

ayrıca doğum-ölüm döngüsü var da, aradaki hayatı nereye koyalım? işte bu kısmı senin ve eşinin tercihidir.

çocuk sahibi olmak isteyen insanlar da, istemeyen insanlar da vardır. önemli tek nokta bu istektir. bu isteğin de kişilere göre değişken bedelleri vardır. bunları tartıp karar vermelisiniz.

uzun oldu da, neticede şunu diyorum çocuk taraftarı olanlar size çocuk olsun diyecekler; çocuk istemeyenler de olmasın diyecekler.

bunları boşverin, çocuk siz istiyor musunuz buna karar verin.

Testosteron ile ilgili bir problem varsa yine de tedavi olmalı. Olay sadece kısırlık değil. Düşük testosteron erkek sağlığını bir çok açıdan etkiler.

verecegin karari duygusal eksende degil mantik ekseninde ver.

gelip burada sana `"tabiki zaruret degil caaaaanim" diyenler evlenir evlenmez cocuk yaparlar. toplumun yuzdesine baktigin zaman egitimli/egitimsiz fark etmez bunu rahatlikla gorebilirsin. o kadar basit geliyor ki insanlara bazi seyler, huzurevini bile gayet guzel bir yermis gibi gosteriyorlar insana.

ustune basarak soyluyorum, yalniz kalmamak ve ilerde sana ses seda olacak, sorunlarina hemhal olacak, ducal oldugun dertlerde sana omuz verecek insan istiyorsan evlat sahibi olacaksin. evlenen insanlara bak. neden evleniyorlar sence? ustelik senin kanini canini tasimadigin bir insanla bir omur gecirmeyi vaad ederek evleniyorsun da cocuk sahibi olmak neden zaruret olmasin ki?

cevremde en az 3 tane ornek var 60 yasina kadar cocuk sahibi olmamis insan. hepsi hayatinda bunun eksikligini hissediyor. oyle piyasada delikanli gibi gezip "yalnizim lan ben, yalnizlik kralliktir" demekle olmuyor. hormonlar degisip metabolizma yavaslamaya basladiginda insan maneviyata daha fazla onem veriyor. hayattan giderken arkanda bir seyler biraktigini gormek istiyor. herkes dunyada sanatsal ya da bilimsel urunler birakarak gidemiyor malesef. kimisi icin en buyuk dayanak "evlat"dir. bunlari bilerek hareket ediniz.

kalbinizden geçen doğrudur. ben asla çocuk istemiyorum. sevmiyorum, tahammül de edemiyorum. sevene eyvallah. benim kararım ve yapmayacağım. erkek arkadaşım da ok bu konuda.

Sevgilimle bir yıllık birlikteliğimiz varken kazara hamile kaldım ve evlendik. Zaten düşünüyorduk evlenmeyi ama o kadar apar topar oldu ki.

Şu an iki çocuğumuz var biri 2006 diğeri 2008 doğumlu. Evliliğin o cicim aylarını yaşayamadık pek, hamilelik, aşermeler, doktor muayenehanelerinde geçti o aylar. Ama yine de pişman değiliz.

Yalnız evet çok büyük emek ve özveri istiyor. Çok yorulduğum, bırakıp kaçmak istediğim anlar oldu. Ama şu an güzel herşey.
Kesinlikle ve kesinlikle yalnız kalmayalım, aman yaşlanınca bize baksın mantığıyla yapmadık çocuklarımızı. Zaruret de değil. Evliliğin amacı çocuk değildir ve olmamalıdır da. Önemli olan sizin ne istediğiniz. Toplumun evli çiftlere biçtiği " evli, mutlu, çocuklu" klişesini gerçekleştirmek zorunda değilsiniz.

Gerçek sevgi ve paylaşımı yakalamak zordur ve mutlu bir evlilik de illaki çocuk sahibi olmaktan geçmez. Karşınızdaki insan sizin için doğruysa önemli olan budur. Gerisi teferruat.

insanoğlu hırslıdır ve duygusaldır.Henüz duygularını bastırıp mantığını konuşturacak kadar gelişmedi.Hayat kısa olsaydı çocuksuz hayat düşünülebilir ama hayat uzun.

herhangi bir engeli olmayan insanların, içinde yaşadığımız şu dünyaya bir çocuk getirmeleri bile çoğu zaman mantıksız-bencilce geliyor bana. çocuğa yapılmış bir haksızlık gibi geliyor. (beklenmeyen planlanmayan gebeliklerde kürtaj olunsun vs demek değil bu dediğim)

keşke evlat edinmeyi bir kez daha gözden geçirseniz.

sunu da dusun: cocuga, cocuk yapmali miyim sence? diye soruyorsun. burdakilerin yas ortalamasi 18-25 agirliginda. bence git bi huzur evine ya da dedelerina, amcalarina sor.

arnold, zaten 17 yasindan beri hormon tedavisi goruyor. testislerindeki yetersizlik yeteri kadar hormon urettiremiyor. 3 ayda bir testosteron ignesi vuruluyor. fakat disaridan testosteron almak sperm uretimini direkt sifirliyor. cocuk sahibi olmak icin baska bir tedavi sekli var. ama onun ise yaramama ihtimali de cok buyuk. biyopsi olmasi lazim.

volkan, farkindasin degil mi o cocuklar buyuyecek? cocuk kedi gibi sevilecek varliklar degil. cocuga o gozle bakacagima hic cocuk yapmam daha iyi. bence sirf sevmek icin cocuk yapan varsa hic yapmasin daha iyi.

ya sonucta oyuncak bebek degil ki bu. hayattaki manevi boslugu doldursun diye yaparim cocuk yapacaksam. sonucta nereden baksan en az 20 yil agir sorumluluk biniyor uzerine. herkesin yapabilecegi bir sey degil ki. kendi annemin uzerimdeki basarisizligini gorunce kendi yapacagim cocugun hayatini sorguluyorum ister istemez. mutsuz bir cocuk yapmak istemez kimse.

çocuk sesinden nefret eden arkadaşlarımın bile çocukları olduğunda "hayatta yaptığım en güzel şey" diyorlar. benim yok o yüzden bilemiyorum. Ama senden yaşça ileri olan insanların kesinlikle fikrini almalısın.

size ters gelebilir. benim fikirlerim...

şimdi bence bi insanın "sadece çocuğunun olmadığı" bi durum yoktur. yani bi insanın çocuğu olmuyorsa başka şeyleri de eksiktir. ruhsal biyolojik evrimsel hormonsal davranışsal. ben eşimi seçerken buna dikkat ederdim kız olsam. erkek olsam da mesela düzenli adet görmeyen bi kadın bile bana üçüncü bir cinsiyet gibi, "kadın değil" gibi gelir... burdan çocuğu olmak, üremek falan bunları övüyorum anlaşılmasın. yapmayanlara saygım var. ama yapamayan bence görünürde ve görünmezde sağlıklı değildir. ha sağlıklı olmayan insanları küçümsüyor muyum? hayır ama eş seçiminde ben buna dikkat ederim. kaza sonucu bir kolunu bacağını kaybetmek dediğim eksikliği oluşturmaz ya da evlendiğim kişi felç geçirirse de bu dediğim olmaz. ama evleneceğim insanın sağlıklı olmasını isterim. yani güzellik makyaj ev araba benim için önemli değil. sağlam genler, sağlam vücut demektir, sağlam bir beyin ise sağlam bir ruh demektir. ssağlıklı her insan çocuk ister o da ayrı bi mevzu... ama "sadece çocuk yapabildiği" için çocuk yapmak, bu işi (çocuk yetiştirmeyi) ciddiye almamak, bu işi planlamamak bana da hayvansal bir davranış kalıbı olarak geliyor. "ula bu iş nasıl planlanır?" diyen hayvan arkadaşım, mesela kadın kişisi, doğum kontrol hapı kullanıyorsa, ilacı bıraktıktan bir iki ay sonra hamile kalsın, o aylarda da yumurtlama döneminde seks yapılmasın ya da geri çekmeyle korunulsun. not: ben prezervatife de çok eşliliğe de karşıyım.

çocuk konusuna dönersek, ben ölümlü bir insanın bu hayatta bir çocuğu, bir ailesi olmadan, yani o ölüp gittikten sonra devam edecek bir yaşam bırakmadığı sürece gerçekten mutlu olabileceğine inanmıyorum. not: alkole uyuşturucuya karşıyım, bunlar sahte mutluluk kaynakları. bunları kullanan biri zaten "gerçekten mutluluk" dediğim şeyi anlayamaz. yani anlık neşelenme gibi değil. doğru olanı yapma duygusu. sürekli bir kendini rahat ve huzurlu hissetme hali. işte kendi yüksek değer yargılarınızı sevgi dolu bir aile içerisinde bir sonraki kuşaklara aktarmak, mutlu ölmenin tek yoludur. çocuklarım bana yaşlanınca bakarlar diye düşünen ya da biraz büyüsünde işlerimde yardımcı olur şeklinde düşünen insanlar gerçek çocuk sevgisini ne yazık ki hiç tatmamış insanlardır.

kendisi başarılı mutlu olan biri için geriye tek bir amaç kalır hayatta, çocuklarının başarılı olduğunu görmek. bu hem çok zor hem de çok kolay bir şeydir. yani çocuğun beynini organlarını siz oluşturmuyorsunuz, bunlar işin mucize kısmı. çoğu şey zaten kendiliğinden oluyor. işin zor olan kısmı, anne baba olarak iradenize hakim olmak. erkek, çocuğu yapacakları zaman 1-2 ay öncesinden sigarayı bırakıp iyi beslenip spor yapacak. kadın da hamiliği boyunca çok dikkat edecek. öyle hemen midem bulanıyor diye bulantı hapını 3er 4er yutmayacak. ay ben doğum sancısı çekemem deyip kendini bayılttıranlar, bel bölgesinden aşağısını uyuşturtanlar da bence yanlış yapıyor. her şey olması gerektiği gibi olacak. kimse sıkıntı çekmeden kucağına verilmiş bir bebeği hayatı pahasına savunmaz. sıkıntısız bi şekilde sahip olunan bebek korkarım ki büyüme döneminde fazla ciddiye alınamıyor. eğitimi önemsenmiyor. kendi halinelie terkediliyor. siz mesela hiç 9 ay boyunca bir şeye uğraştınız mı? diyelimki üniversitede 3. sınıfı final dahil 85 ortalama ile bitirdiniz. sonra size deseler ki, olamdı bir daha yine 3. sınıfı okuyacaksın... ne yaparsınız? ortalığı dağıtmaz mısın dava açmaz mısın? işte bebek ölümleri bundan 10bin kat daha acı bir durumdur, hastalıklar, sakatlar... damak dudak yarıkları.. ameliyatlar enfeksiyonlar, hiperaktif çocuklar, zihinsel engelliler vs vs.. işte sağlıklı bir çocuk mucizedir... ay çok uzadı yazının sonunu bağlayamayacam...

yapabiliyorken yapmazsanız, 55 yaşınıza geldiğinizde pişman olacağınıza yemin ederim.

izmir caddesinde erdoğan düğme,şık düğme falan var oralardan keçe alabilirsin.
arap sabunu da heralde sakarya tarafında aktarlar var ya çiçekçilerin olduğu tarafta oralarda vardır.

arap sabunu migroslarda var

Alix avien aliyorum. 1 - 2,5 tl arasi veririm en fazla.

en fazla 8 lira falan verdim şimdiye kadar. kalıcılık hiç önemli değil çünkü bir günden fazla kullanmam sürdüğüm ojeyi, kıvam elbette ki en önemli faktör benim için. ikinci ise fırça sanırım. renk pek önemli değil, önceden yalnızca belli markalarda olurdu bazı renkler ama artık ucuz muadilleri her türlü bulunuyor.

2, 5 dan metelik fazla vermedim, vermem.
Renk onemli
1 gun kullanirim, kalicilik beklentim yok.
Kivam da cok umurumda degil.

en fazla 3-4 veririm

5'ten fazla vermem, 3'ten fazla vermedim.

1-2 arası verdim. en fazla 3 veririm. rengine göre.

13 tl odemıslıgım var

3-3,5 vermişimdir. Rengine bakarım. Öyle Sally Hansen'miş, Chanel'miş veremem o kadar.

Aşırı aşırı beğenirsem, rüyalarıma falan girerse 15 liraya kadar çıkarım. Yoksa, 5 lira civarı yeter. Şu ana kadar en yüksek 8 vermişimdir herhalde, o da Sally Hansen indirimdeydi.

pastel alıyorum hep, 2,5 lira o da.
fazlasını da vermem.

böyle a acayip bir ürünse en fazla 5 lira verebilirim, evet.

Eger kokmuyorsa parasini hakediyordur benim icin. 10-15-20 yeter ki kokmasin aseton gibi.

rimmel london 4 lira. max 5.
20 30 lira ojeye asla vermem, ki bir kozmetik manyağı olarak bile.

20-30 civarı vermişliğim var. 2 liralık ojeler 2. gün soyulmaya başlayınca keşke hepsini iyi markalardan alabilsem diyorum. gücüm yettiğince de alıyorum.

kafana poşet geçir, içinde 1-2dk nefes al.

su ıc ama icerken kulaklarını ve burnunu tıka

suya limon damlattıktan sonra ağzına doldur ve öne doğru belini bük (namazda rüku pozisyonu) ve kafanı da baş aşağı şekle getirip öyle yut.

www.ahmedbaki.com
bu arkadaş gibi ama kafanı iyice eğ.

:):)

limon kafi.

Tesekkur ederim ama sınıfın ortasinda yazdiginiz atraksiyonlarin hicbirine giremem ki.

domalarak su iç

derin derin nefes al.

hatta en güzel yöntemi söylüyorum. yapabiliyorsan geğir.

Çok etkili bir yöntemim var. Bir arkadaşın biraz hazırlıksız olduğun bir anda aniden boğazına sarılıp nefes alamamanı sağlasın. Boğulma hissi ve korkudan doğan adrenalin birleşince hıçkırık falan kalmıyor. Her defasında başarıya ulaşıyorum.

suyu tersten içeceksin. Tik atmadığın akadaşın dediği pozisyonda daha eğilerek. Ağzını bardağın dış kısmına koyup eğilerek içeceksin.

boynunu eğerek havaya bak.

Bu yöntemi uygula kesin geçiyor :)

Nefesini tutarken 7 kere yutkun.

domalarak su içme en kesin yöntem %90 falan işe yarıyor discovery chanel da denemişlerdi hatta.Suyu üst damağınızdan geçirerek içiceksiniz

suyu tersten içmek +1
yani bardağın bize bakan tarafı değil de diğer tarafına koyacaksın ağzını zaten öyle içmeye çalışırsan sir gawain in dediği şekilde içmiş olursun.

hafif eğilerek dur öne doğru belinden öyle su iç

nefesini 15 saniye tut, 15. saniyeden sonra nefesi bırakmadan arka arkaya 2 kere yutkun.

8 kere arka arkaya hızlıca 'mor vampir' de.

kendin hıçkırmaya çalış peş peşe.. %100 çalışıyor!

www.imdb.com

www.imdb.com

Ketçaplı bulgur etsiz..

seçim zor.

ama lazanya ile barbekü soslu tavuk yarışır.

e-22

sufle
e - 26

pilav, fırında balık, tarifini kafadan uydurduğum böreklerim.

Standart soslu yemekleri güzel yaparım soğan-biber-domates-salça olan yemekleri güzel yaparım, kıymalı etli soslu olan yemekleride güzel yaparım, Kurufasulyemi öğrencilikte meteden çoktu,pilavımda güzeldir.

Asıl uzmanlık alanım tatlılar Güllacı çok güzel yaparım.

e-30

pilav, sarma, börek, baklava güzel yaptıklarım.

Cok guzel pesto sosu yaparim.

Bir de firinda kuzu konusunda bayagi iddialiyim. Bayagi kolay gerci.

pilav, karniyarik, salatalar (ozellikle soslari), taze fasulye, kek

bütün yemekleri inanılmaz güzel yapıyorum

karışık pizza dominosda neymiş dersin.

e-18

hiçbir şey :)

Tavuk sote erkek 23

patatesli tavuk yemeği(sulu)

e-25

karnıyarık, pilav, islim kebabı, helva

the kinks'in "face to face" ve "something else by the kinks" albümlerini indir, kafadan 3 saat götürür. arada bunlar yüzünden yolculuğa çıkasım geliyor.

www.youtube.com

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

grateful dead- american beauty albumu ful
dire straits- sultans of swing albumu ful

ilk akla gelenler, eksikleri var aklıma gelmeyen

ekleme

the kinks evet kesinlikle katılıyorum
camel-rajaz ful
midlake-the courage of others album ful
sigur ros- agaetis byrjun
sigur ros- valtari
explosions in the sky-the earth is not a dead cold place
www.youtube.com


www.youtube.com
www.youtube.com

www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com
www.youtube.com

www.youtube.com

benden yolculuk şarkısı isteyenlere hep bob dylan, tom waits, leonard cohen ve türevlerini öneririm.

bob dylan - like a rolling stone (olmazsa olmaz), shelter from a storm, blowin' in the wind, tungled up in blues, knockin' on heaven's door, one more cup of coffee, mr. tambourine man, the tmes they're a-changin'

tom waits - old shoes, ice cream man, ol' 55, i hope i don't fall in love with you, walk away

leonard cohen - a thousand kisses deep, dance with me to the end of love

jeff buckley - hallelujah

eddy arnold - the tennessee plowboys, time's a gettin hard

styx - boat on the river

manu chao - clandestino, desaparecido, mala vida

sting - englishman in new york

bob marley - one love, alalala song

system of a down - lonely day

elvis presley - johnny b. goode, your groovy self

matisyahu - one day

ricky martin - livin' la vida loca, maria, la bomba


senin attıklarına bakmadan yazdım. türler ve şarkılar biraz karışık oldu.

erkekler daha fazla muhabettini yapıyor.

elektronikçi türk kadını tanıyorum dediğin tipte. mezun değil, öğrenci daha. ben.

selam ben inanmayan kız.

etrafımda burçlara çok takık kız grubu var bir kaç kişi ama onlar kafayı bozmuş aynı zamanda haftada bir fal bakan baktıran tipler. baya inanmışlar.

Gerisi pek umursamaz.

ama katushanın dediği gibi erkeklerde anlamsız bir burç muhabbeti var. sanki burçlarla ilgilenen erkekler çekici gelirmiş gibi.

bana sorsan 12 burcu hiçbirşekilde sayamam kendimin ve kardeşimin falan burcnu bilirim. yakınımda olmayan bir burç benim bilgim dahilinde değil mesela. bu şekilde.

ama şöyle bir şey söyliyim. ne zaman biriyle yeni tanışsam istisnasız sen kesin akrepsin diyorlar yani burcumu hep doğru tahmin ediyorlar

öncelikle erkeğim. burçlara inanmıyorum ancak ikizler burcunun özelliklerinden ne zaman bahsedilse tıpatıp uyuyor bana. böyle böyle zodyak manyağı yapacaklar galiba beni.

video çokzelmiş :)
saol, dur bi daa izliym la :)


"turkiyeli kıza denk geldiniz mi? - yabanci gani gani var bu ablalardan"

vay vay vay. büyük laf etmişin. daha ne diyek.
www.youtube.com

bu sene ikizler için şöyle bir yıl olacakmış ya da bugün gazetede burcumla alakalı ne diyor bir bakayım kafasında olmadım hiç. fakat burçlara göre yapılan çok bariz karakter analizleri vardır ya, ikizlerin çok kararsız olması gibi mesela, bunlara inanıyorum. sorduğun sorunun cevabı mı bilemem. yoksa yıllık ya da günlük burç yorumlarının tamamen safsata olduğunu düşünüyorum.

buyurun, işletme mezunu çevirmenim. eşimin burcunu bile bilmiyorum o derece uzağım mevzuya :)

burçlara inanmıyoruz, inanmıyorum.

çünkü astroloji (sizin deyiminizle burçlar) bir din değil, peygamberi, kutsal kitabı, kutsal kişileri yok. günahları, sevapları yoktur.

astroloji denen şeyler benim ilişkimi soruyorsanız ilgileniyorum diyebilirim. kendi psikolojim-karakterim, çevremdekilerin karakterleri anlayabilmek açısından.

hayattaki eksikliklerinizi, dezavantajlarınızı, avantajlarınızı, bunları düzeltmek için yapabileceklerinizi çok iyi gösterebilir. geleceği söylemez. fal değildir. gazete falı hiç değildir.

astroloji, ya da kişisel gelişim ya da psikoloji kitapları vs de anlatılanlarla karşınızdaki kimseyi değiştiremezsiniz. değiştirmeye çalışmayın, zararlı çıkarsınız. kişi ancak kendisini, davranışlarını değiştirebilir. siz davranışlarınızı, tavırlarınızı değiştirince karşıdaki insanlar da ona göre tavırlarını değiştirebilirler. bu psikolojinin temellerinden birisidir.

astroloji gazete falı değildir. ben geyik burcuyum kunduz burçları ile süper anlaşırım, zürefa burçları borsada iyi kazanır gibi genellemeler, basitleştirmeler çok komiktir.

astrolojik bir yorum, çalışma yapabilmek için doğum anındaki haritanızı çıkartmak vs vs vs gerekir. bunun yorumlanması da çok zordur. bu yorumları iyi niyetli bir şekilde ve isabetli yorumlayacak tecrübeli astrolog sayısı bir elin parmağı kadar bile değildir.

o yüzden gazete fallarına, benim burcum şu seninle anlaşırım anlaşamam diyenlere, at şuraya biraz para sana geleceğini söyleyeceğim diyenlere itibar etmeyin.

burçlarla sadece kadınlar ve aptal kezbanlar ilgilenmez. biraz araştırma yaparsanız çok sayıda saygın erkek astrolog ile karşılaşabilirsiniz.

ama bence siz bunları boş verin. önce bilmediğiniz şeyleri ablalar, dayılar demekten vaz geçin.

son bir not astroloji bilim değildir, bilimsel değildir, bu konuda çalışmalar yoktur. yıl oldu 2014 bunu hepimiz biliyoruz. ilk siz keşfetmediniz yani.

İnanana aptal demem. Kişi burçları incelemekten keyif alıyorsa inceler bana laf söylemek düşmez.
Ben inanmıyorum. Kendi burcumun özelliklerini bile bilmem doğru düzgün. Burç yorumları okumayı sıkıcı buluyorum vakit kaybı gibi geliyor, burçlar ilgi alanlarımdan çok uzakta. Burcun ne, sende tam şu burcun özellikleri var muhabbetini de sevmiyorum.
Okuyorum, kadınım.

burada burçlara inanmayan kız yoktur derken? inanmayan türk kızı da yoktur, ama yabancı ablalar var? şunu söylemeden geçmek istemem, türk erkekleri entellektüellikten ölmek üzere gerçekten. şimdi ben bunu yazdım diye yine 'feminist la bu' diyecek arkadaşlara şimdiden saygılarımı iletiyorum.

ben de inanmam, inananlara kızarım.
burçlar, ufolar gibi şeylerin tane tane anneye anlatır gibi açıklanmışı için carl sagan'ın 'karanlık bir dünyada bilimin mum ışığı' adlı güzel kitabını herkeslere tavsiye ederim.

burç-ufo vb şeylerin bilimsel olmadığı, saçma şeyler olduğunu öğrenmek için carl sagan filan oturup kitaplara para ve zaman harcamanıza gerek yok.

bunlar saçma şeyler, bilimsel değil.

bana bir çay ısmarlayın anlatayım size. :)

herkes ne kadar akıllı, bir biz aptalız. burçlar saçma ama biz salağız. bunların saçma olduğunu da duyurudan öğrenicez. aydınlanma yaşayacağız.

antik.eksisozluk.com

burçlara inanmıyorum. ilgimi çekmiyor. inanan kişilere aptal gözüyle bakmıyorum ama burç muhabbeti yapılınca sıkılıyorum. dinlemek istemiyorum. konuşma esnasında burç tahmini yapmaya çalışanları itici buluyorum.

İnanmayan bacı olarak geldim. İnanmıyorum, hatta komik geliyor. Bir 10 yıl önce inanıyordum ama önce yavaş yavaş azaldı. Bir kişinin gelerek "Senin 7. evinde merkür var" demesi ile gram kalmadı. 5-6 yıldır buna göre hareket edenlere kıçımla gülüyorum, eğlence olarak bakıyorlarsa geçinip gidiyorum. Bunun yerine kendimi pozitif ilimlere verdim.

hayret bir şey ya. cevap veremez olduk duyuruda hemen birileri gelip eleştiriyor. bilen biri için elbette carl sagan'a ihtiyaç yok. ama herkes aynı düşünce yapısına, bilgi düzeyine sahip mi? değil. burç fal saçmalıklarına inanan birisi için böyle kitaplar gayet de faydalı. ben inanmadığım halde okudum ve kitaptan zevk aldım ve burada tavsiye ediyorum. bu kadar. tanımadığım birine bana ahkam kessin diye çay ısmarlayana kadar gider kitabımı okurum.

Verdiğin örneklerdeki filmleri izlemedim ama etiketlere bakarak:

Aile üzerine: The Godfather part i ve part ii, The Tree Of Life
Yol filmi olarak: The Straight Story, Kirazın Tadı (Abbas Kiarostami)

diyebilirim.

Aile olmak/olmamakla ilgili en iyi örnek bence The Royal Tenenbaums (ilk aklıma o geldi)

Ekibi toplayan filmde Ocean serisi olabilir?

Yol filmi ise Into the Wild, The Way Back, Interstate 60: Episodes of the Road, Life of Pi

şimdilik bunlar geldi aklıma

edit: yol filmine ekleme yaptım

Aile olamamayı anlatan: The Royal Tenenbaums
www.imdb.com
Aynı yönetmenden ekibi yeniden topluyoruz filmi aynı zamanda harika yol filmi: The Darjeeling Limited
www.imdb.com

Aile olma/olamama: The Family Man, birazcık Disconnect, World's Greatest Dad, The Squid and the Whale, Marvin's Room
Ekibi yeniden toplama: Wild Hogs, Ocean's Eleven
Yol: O Brother Where Art Thou, im Juli , Rain Man, Motorcycle Diaries

Little Miss Sunshine ise hem aile olmaya hem yola girebilir.

aile olmak deyine neşeli günler derim hala, gülen gözler de olur.

aile: the squid and the whale
yol: the darjeeling limited

-Little Miss Sunshine-Aile Şerefi-Bizim Aile
-Ekibi yeniden toplamalı The Sting vardı eskilerden.Akla direk Ocean's serisi geliyor tabi.
-Yol filmi Into the Wild yazalım yine akla ilk geleceklerden.Hangover yazdığına göre bu kategoriye Due Date'de girebilir.Hangover'ı referans alarak Euro Trip-Road Trip ve birde Darjeeling Limited var.

1) hayatboyu
le passe
a seperation
2) the worlds end
3) thelma ve louise
natural born killers

aile olayıyla ilgili (bkz: Ordinary People)

son kategori için On the Road (2012) tabii ki.

Çok güzel bir yol filmi. Aynı zamanda Aile şıkkını da karşılayabilir. Yolda toparlanan bir ekip de var ama çok zorlamış olmayayım :)
www.imdb.com

ekibi yeniden toplamalı + yol filmi + aile olma/olmama = niwemang

aile olmayı/ olamamayı anlatan: american beauty, little miss sunshine
ekibi yeniden topluyoruz: aklıma gelmedi.
yol fimleri: easy rider, thelma and louise

little miss sunshine

Ekibi toparlamada the expendables. alternatif ekiplerin hepsini iki filmde topluyor işte. film cahiliyim, benden bu kadar.

bir de x-men origins wolverine vardı.

aile: everybody s fine

@rentts +1

aile için biutiful olabilir.

Yol filmleri: Neredeyse tüm Wim Wenders filmleri, Straight Story, Amansız Yol, Tam-ı Gilas

Ekibi yeniden topluyoruz filmleri: It...

Aile olmayı/olmamayı anlatan filmler: Terms of Endearment, Safe Passage, American Beauty, The Royal Teenenbaums, Little Miss Sunshine, Kramer vs. Kramer

hayır

edit: yahu benim niye tikim yok, ölmezsin işte.

seni asıl öldürecek olan tuvaletteki mikroplar. nasıl yıkadın orada...

Aynisini ben de seftali suyuyla yaptim.iki yudumdan fazla icemedim.sanki yedigimiz ictigimiz en igrenc sey oymus gibi..daha neler yiyoruz iciyoruz Allah bilir.

ya bırak nolacak. her gün elini değdiğin bilgisayar klavyesinde onun on katı mikrop var.

Bu soruyu cidden mi soruyorsun?
Kafana taktigin seye bak amk
Bi sikim olmaz

Şaka yapıyorsun değil mi soru bu değil dimi?

evet ölmüş olmalısın=(

Hepatit A aşısı olun, çok iy bi adaysınız.

evet. fenerbahçe uzun vadede öldürür.

Kırmızı kurnaz tilki. Değişiğiz biraz.

www.youtube.com

somine ney lan ingiliz lordu musun? git mandilana esliginde hulya avsar sov falan izle. ama illa somine dersen.

www.youtube.com

grooveshark.com
merry christmas - badly drawn boy

(john lennon'un şarkısıdır fakat ben bu yorumu daha çok beğeniyorum)

www.youtube.com

bu da guzel

the black keys - too afraid to love you

www.youtube.com

www.youtube.com

michael cashmore - the snow abides

ex.fm

youtube'dakinin kalitesi çok kötüydü.

bu nası soru ya, tabi ki Kansas - Dust in the wind. duymamış olim hadi bakim.

www.youtube.com

şu da iyi gider.

@roket, silme abi duyurunu. belli mi olur, olur belki şöminemiz.

Mahler - Piano Quartet

www.youtube.com

niyeyse aklima ilk europa geldi.

www.youtube.com

*wearing inside out
*Javier Ruibal - Estambul

şu anda senden öğrendim böyle bir şey olduğunu. yanlış mı yıkıyoduk yıllardır lan acaba.

Tülermesin diye.

(bkz: tülermek)

Baskılı olan şeyleri genelde ters yıkarlar yıpranmayı aza indirmek için. Kazaklara yapıldığını duymadım hiç.

İki şeyden dolayı:
İlki kazağın asıl kirlenen kısmı iç kısmı, sonuçta oraya terliyorsun, vb. İç kısım yüzeyini dışarı çıkararak oranın yıkama sırasında daha fazla aktif olması sağlanır.
Diğeri de yıpranmasını engelleme. Yıpranma bir yıkamada olmaz, uzun süre giydiğin bir kazağı sürekli düz yıkarsan dış kısmı daha fazla aşınır, tülerir, yıpranır. İnsanlar da giysinin daha uzun süre giysinin giyilebilir olmasını sağlamak için ve içi nasıl olsa görünmüyor diye iç kısmını yıkarken dışarı çıkarır.
Özellikle pantolonlar ters yıkanır, bu da ilk nedenden dolayıdır.

sadece kazaklar değil genelde çamaşırlar tersten yıkanır.deterjan izi kalmasın, sürtünmeden dolayı iz falan olmasın,renkleri solmasın diye.

pantolonlar da tersten yıkanır.

yazılanlara ek olarak eski makinalarla şimdikiler bir değil; eskiden sadece el yıkama yapılan bazı şeyleri artık makinaya atabiliyoruz mesela.

renk verecek çamaşır varsa aralarında dışına değil içine versin madem diye olabilir.

pamuklanma, tülerme gibi şeyler olursa iç kısmına olsun, dıştan olup da kötü görünmesin diye. ama çok şart değildir.

birazdan kahvaltı eşliğinde four lions'ı izleyeceğim. tavsiye ederim. sözlükte de çok güzel yorumlar var.

www.imdb.com

shaun of the dead veya hot fuzz olabilir, neşeli neşeli.

ben gerçi cumartesi izledim ama, red ve red 2 güzeldi, böyle hafif hafif, maceralı, eğlenceli, patlamalı matlamalı falan tipik bruce willis filmleri idi.

Adams aebler

Little miss sunshine, juno

hot fuzz+1

www.imdb.com